Bahsi Kaybettin Ya
Hoca ile karısının bir eşekle başları dertte kalır. Öyle ya, yemi, suyu vaktinde verilmezse dağa, bayıra ayakları tutar mı hayvanın? Sözde bu işi sıraya bindirirler, ama, daima biri, kendi sırasını ötekinin üstüne yıkmaya çalışır. Bir akşam, yine dananın kuyruğunu koparırlar. Biri der ki:
“Bugün eşeğin yemini sen vereceksin!”
Öteki der ki:
“Sıra sendeydi sen vereceksin!”
Evin içinde bir kıyamettir gider. Nihayet, gürültüden ikisinin de kafası şişer, sepete döner. Ha işte o zaman, başlarını dinlendirmek için: “Kim şimdiden geri, ağzını açarsa; yemi, suyu o versin!” diye sözleşirler.
Karısı: “Benim çenem pek durmaz, belki boş bulunur da bir laf ederim.” diye kalkar bir komşuya gider. Hoca da: “Ne olur, ne olmaz, duvarın kulağı vardır!” diye ağzını yumup, dudaklarını diker. Böylece, evden ses, soluk kesilince, hırsızların günü doğar. Arka odadaki sandığı, sepeti boşaltır; ne var, ne yok çuvallarına doldururlar. Duymasına, Hoca duyar ama: “Ben duyduktan geri, onlar da beni duyar!” diye, bahsi kaybetmemek için ağzını açmaz.
Bir de karısı dönüp gelir ki, ne görsün, her taraf tamtakır! “Amanın komşular, evim, barkım soyulmuş!” diye bağırmaya başlamaz mı, Hoca hemen karısının yakasına yapışır:
“Nasıl, bahsi kaybettin ya; haydi, şu eşeğin yemini, suyunu ver bakalım!” der.